top of page
Değerli Ziyaretçimiz:


"Sitede yeralan bilgiler ve eserler, Allahu Teala'nın şeriatına tabi olmanın yanında gönül hazinesinin isteklisi olanlar için evliyanın yürüdükleri saadet yolunun inceliklerinden, bu yola girmenin  lüzum ve usullerinden, neticede elde edilebilecek kemalattan bahis ve izah etmek, başlangıçtan yüksek derecedeki tarikat ehline kadar her seviyedeki insana hitap edecek şekilde emsalsiz bilgileri ve başka bir yerde bulamayacağınız sadece beşerdeki sırlar sırrına sahip hakikat ehlinin yazabileceği beyitleri ve eserlerde isimleri geçen büyük evliyaya ait bilgileri içermektedir. Ne kadar yazarsak yazalım, yine de kıymetini ifade edemeyeceğimiz bu eserlerin, ancak okunması halinde değerleri anlaşılacağından, bu hususu siz değerli okuyucularımızın zevkine bırakıyoruz".

 

anasayfa-üst.png

Sitemizde yer alan eserleri okumadan önce neden tasavvuf yoluna ihtiyaç duyulduğuna dair bazı temel bilgileri verelim:

Cenâb-ı Mevla'nın ezelî kitabı Kur'ân-ı Kerîm'in Tîn Suresinde "Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm" (İnsanı en güzel, en üstün şekilde yarattık) beyanıyla her hususta müstesna metih ve sena edilen, hâmili emanetullah olarak yaratılan insanın;


Cenâb-ı Mevlâ'nın dileğiyle Cenâb-ı Mevlâ'dan isteği;


Yine Kur'ân-ı Kerim'in ümmül Kitâb olan Fatiha-ı Serîfesinde "Ihdinassiratel müstakim" (Bizi doğru yola ilet) ifadesi ile belirtilen ilahî nimet ve ikramlarla dolu ve Sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin sahibi olduğu müstakim yola iletilmeleridir.
 
"Şeriat benim akvâlim (sözlerim), tarikat ef'âlim (tavırlarım), …” diye buyuran Rasûli Zişân efendimizin (SAV) ifadesinde;

Şeriatın: Alemi halktan olan cesedin, beşeri ve ruhi hayatında emirler altında yaşamak suretiyle temizliği,
Tarikatın: Fena ve beka ile Allah’a giden yol ve şeriatın neticesi, nefsin temizlenmesi olduğu söylenebilir.


Bilinmeli ki,

"Allah'a giden yollar mahlukatın nefisleri sayısıncadır." Ve hepsi de haktır. Allah'a giden bu yolların muhtelif oluşu; Kur'ân-ı Kerîm, vahiy ve hadislerin te'vili ile Hz. Resûlün (AS) ahlâkından doğmuştur. Kur'ân-ı Kerîm ve sünnete tâbi gidenler, nuru âşikar bir yoldadırlar.
Onun için ALLAH yolunda olan bir kişinin; Kur'ân-ı Kerîm ve sünnete uymaktan ibâret olan Hak Yolu üzerinde gitmesi için delâletten ve nefis ahlâkından kurtulması lâzımdır.


Bazıları madem ki, tarikat için asıl olan SÜNNET tir. Sünnetler de her zaman vardır. Öyleyse niçin şeyhlere tâbi olalım ? derler.


Evet, Hz. Resûl'ün (SAV) yolunda gidenler hak ve doğru yoldadırlar. Şüphesiz vâsıllardan olurlar. Geçmişte ashâb gibi. Lâkin hakiki sünnete tâbi olarak hak yolunda gitmek herkes için mümkün değildir. Çok zordur. Çünkü sünnete tam tâbi olabilmek için, yalnız zâhirî şerîat kâfi değildir. Batında da şerîatla olmak lazımdır. Bunun için de kalbin kibir, riyâ, hased, dünya muhabbeti gibi ma'nevî hastalıklardan sâfi ve sâlim olması lazımdır. Allahu Teâlâ (CC), bu kalb hastalarını azâba düçâr edeceğini Kur'ân-ı Kerîm'de belirtmiştir. Böyle kalbi, bu ma'nevî hastalıklardan temizlemek sünnet, hatta vâciptir.

Üç çesit şeyh vardır:  Sohbet Şeyhi, Zikir Şeyhi, Hırka Şeyhi.


1- SOHBET ŞEYHİ:
Şeyh kuvvetiyle, hâliyle mürîdi Allah'a kavuşturur. Şeyh sanki mürîd için merdiven gibi olup mürîd onunla yükselir. Mürîd edep ve muhabbetle sohbette bulunacaktır. Hareketlerin de Şeyhe tâbi olacaktır. Bu muhabbet ve sohbet ise iki azîz baştır. Onun için tarikatımızın esâsı şerîata tâbi olarak kâmil şeyh ile muhabbetle sohbettir.
Vuslât usûlü ise, o hakiki şeyh bir an bile Allah'tan gâfil değildir. Şeyh ve mürîd arasında edep ve muhabbetle olan sohbet ve ülfet sebebiyle, şeyhin kalbine gelen ilâhî, rabbânî vâridât, mürîdin kalbine de nefha ile te'sir ve intikâl eder. Mürîde ilâhî tecelliler hâsıl olur ve mürîd sanki büyük bir denizden bir avuç içerek susuzluğu gitmiş olur. Mürîd, şeyhi ile olan sohbeti neticesi aldığı bu feyiz sayesinde, kalbi gün be gün nurlanarak ilâhî huzûra erer. Tasavvufta hakiki şeyh budur.


2- ZİKİR ŞEYHİ:
Buna Teveccüh Şeyhi de denir. Her ne kadar tasarruf sahibi ise de mürîdlerini zikir ile ta'lîm eder. Kalplerine istediği zikir ve başka şeyler teveccüh eder. Zikirle mürîdin kalbinde kuvvet ve tesir hasıl olur. Burada Mürîdi Allah'a vâsıl eden zikirdir, şeyhin kuvveti değildir.


3- HIRKA ŞEYHİ:
O da mürîdi me'zun ederek hırka giydirir. Ancak müridi seyru sülûk ve zikir ile götürmeye kuvveti ve tesiri vardır. Emrini sülûk ve zikir ile verir. Mürîd de şeyhin emrini tuttuğu için kendisinde vusûl hâsıl olur. Mürîdi Allah'a kavuşturan hırkayı giydiren değildir.
 

Hem kalbin temizlenmesi ve hem de sünnete tâbi olarak hareket edilmesi, Cenâb-ı Hakk'ın müstesnâ olarak halk ettiği kalbleri sâlim kişilerden başka, âlim, câhil ve bütün insanlar için en zor bir iştir. Bu da belki, gayri mümkün işiçinde, mümküne çabalamak gibidir.
O da sünnete ârif ve esrâr-ı tarikata sâhip şeyhe nefsini teslim etmekle olur.

Yalnız zâhiri ilmin bilinmesi, dinde gâyeye ulaştırmaz. Tarîkata giren mürîde, o kâmil mürşid öyle tasarruf edecektir ki: kalbindeki kirleri giderecek, onu Hz. Resûl sünnetine tam tâbi ve mutî hale getirecektir.


Eğer sünnete ârif ve esrâr-ı tarikata sâhip ârif şeyhi bulamazsanız, yalnız sırlara vâkıf şeyhi de bulsanızda yine teslim olmalısınız.

Çünkü sırlara vâkıf o şeyh, sahih keşif ve güzel ilhâm sâhibi olduğundan, mânen Hz. Resûlün sünnetinden çıkmaz. Kalbi daima ALLAH ve Resûl huzûru iledir, doğru yoldan çıkmaz. Bu iki sınıf şeyhten de göremezseniz o zaman iyi ilim sahiplerine tâbi olmalısınız.


Peki, bu şeyhlerin özellikleri nedir derseniz; Şeyh'liğin şartları sayılamayacak kadar çok ise de burada önemli iki esastan bahsedeceğiz:


1- El, elden Hz. Resûle kadar sahih icâzeli olması ve

2- Geçmişbüyük sâdâtların yolunda ortak olan; cehd, seyri sülûk, zikir, hizmet, murâkabe ve râbıtaya devam ile; kâmil şeyhin huzûrunda bulunarak kalbinde fenâ (mezmûm) olan beşerî ahlâktan temizliğin husûle gelmesi ve Allah'ın râzı olduğu vasıf ve güzel ahlâk ile ahlâklanmış olmasıdır.

Bu her üç şeyh eli altında tarikat yolunda gidenlere ne mutlu.
Husûsen "Şeyh-i Sohbet" elinde sülûkte olanlar!


Bu zamanda bu özelliklere sahip şeyhleri bulmak çok ama çok zordur. Bütün islam âleminde 5 adet varsa, çoktur az değildir.

Bu hususda,

Çelebi Süleyman Kaya Hazretlerinin

açıklaması aşağıda verilmiştir:

"... Pek çok hadis-i şerif ve ayet-i kerimelerde ihlasın esas olduğu belirtilmiştir. Bu da ancak gönüldedir. Cenab-ı Hak, kullarının gönlüne nazar eder. Gönlün ihlasa ermesi ise en zor iştir, kendi yalnız çalışmasıyla olmaz. Ancak, ihlasa ermiş, ruhları nur olmuş, ilahî sevgi ve kudrete nail evliyanın manevî nazarlarıyla kalbin temizlenerek nurlanması ile olur. Kamil şeyh, Allah isminin nuru ile kalbe teveccüh eder. Dağlardan çok daha kuvvetli, günahlarla sıkışmış simsiyah perdeyi kalbin üzerinden eriterek dağıtır, yok eder. Mürid, kalbinin ayine olduğunu görür. Güneşin ayineye aksi gibi kalb ilahî ilim, ihlas ve kemali ubudiyyet şevkiyle dolar.

Bu nimete kavuşmak isteyenlerin mutlaka Hz. Rasûl ve kâmil mürşidlerin terbiye okulu olan tarikata intisab etmeleri ve lütuflarına nail olmaları lazımdır. Allah ve Rasul'e kavuşma yolunun en kısası budur.

Bu gaye ile tarikata intisab eden mürid, Allah ve Rasulü'nün emanetidir. Bu emaneti kabul eden şeyh, müridi Allah'a vasıl etmekle sorumludur. (Ancak, mürid eğer emir ve usül üzere ise...). Bunun için şeyhin kıymet ve vazifesi çok büyüktür. Buna göre de ehil olması lazımdır.

Her veli mürşid değildir. Mürşid, kalbdeki siyahlığı yokettiği gibi kendisini bundan ve gayrı tesirlerden zarar gelmeyerek ilahî huzurdan gafil olmayandır. Bu sebepten tarikat, mürşide çok önem vermiştir.

İmam-ı Rabbanî zamanına kadar mürşid olacak halifenin kamil ve mükemmel olması şarttı (Yani, kendisi olgun ve müridlerini de nazarı ile olgunlaştırmaya kabiliyetli ve her zaman ruhu müridin halinden haberdar olması). Bu olgunluğa erişen müride ancak halifelik ve mürşidlik vazifesi verilirdi. Fakat bundan sonra bu olgunluğa erenler çok azaldığından, tarikatın devamı için, mütekâmil olgun şeyhin yetki, nazar ve sorumluluğu altında, tam olgunluğa erişemeyen müride dahi halifelik verilmesi uygun görüldü.

Yine de bu, Hz. Rasûl'ün emir ve müsadesine ikram iledir. Bu halife de Sünneti Seniyyeye bağlı, güzel ahlak sahibi olması, ibadet, rabıta ve murakabe ehli olması lazımdır. Çünkü bu güzel, doğru yola devam eden; şeyhi kâmil mürşidinden gerekli işaret ve müridlerinin durumu hakkında bilgiler alır ve teveccühleri yapılır.

Şeyh, kamil mürşidin ruhu ile teveccüh eder. Bunlar halife kaldıramazlar ve kendi rabıtalarını müride veremezler. Buna riayet etmeyen şeyh, Allah, Rasûl ve tarikat bakımından çok sorumludur. Çünkü ilahî emanete hiyanet etmiştir. Bilhassa müride rabıtasını verdiği takdirde mürid için felaket olup müridi şeytan tuzağına düşürür.

Kâmil mürşid bulamayanlar, kâmil mürşidin halifesine de intisab etmeleri, hizmet ve muhabbet ederek faydalanmaları da çok yerinde büyük nimettir."

Sitemizde, aşağıda mübarek vechleri gösterilen büyük evliyayı bir karıncanın sahilden denizi gördüğü kadar ki bir bilgiyle tanıtma cüretini gösterip, benzersiz eserleri sunduk. Onlara karşı muhabbet duymanız, yollarından gitmeniz gibi Allah'ın razı olduğu tarifsiz bir ayrıcalığa ve neş'eye sahip olmanızı Allah (CC)'den niyaz ederiz.

10492036_321210514701454_212486669415355

Şah Muhammed Ali Hüsameddin (Kds)

Mesti sohbete hak, mazhari nura mutlak. Asıfe Resulullah, Sultanı Veliyullah. Şah Muhammed Ali Hisamül Hak, hakikat.

hzseyh1_edited.jpg

Seyyid Muhammed Kadri Mevlana Hazin (Kds)

Aşıklar, Vasıllar, Arifler Sultanı

Halife-i Şah Muhammed Alî Hisamuddin

DSC00566.JPG

Seyyid Çelebi Süleyman Kaya (Kds)

Hadim-i Ali Dergah

Seyyid Sultan Hazin Naibi

bottom of page